Diyelim ki öldük. Yıkadılar bizi güzelce, g*tümüze tıktılar pamuğu(neymiş efendim pamuk tıkayınca bağırsaklarımız g*tümüzden çıkmıyormuş), sardılar kefene, kazdılar çukurumuzu, yatırdılar tabuta, bastılar üzerimize toprağı.
Hikayeye göre üstümüz toprakla kapana kadar öldüğümüzü inkar edermişiz. Tabutun içinde birden ayağa kalkmaya çalışır, kafayı kavak ağacına vurunca da öldüğümüzü anlarmışız. Sonra o daracık yerde beklemeye alınırmışız, iki tane melek başımıza gelir hesap sormaya başlarlarmış;
''Sabah, öğle, akşam, ikindi, yatsı sporlarını yaptın mı?''
''30 gün aç kaldın mı?''
''Hiç koyun kuzu falan kesip akan kanlarını alnına sürdün mü?''
''O ceketi nasıl sahiplendin?''
''Kaç kişiye kucak dansı yaptın?''
(Ve muhabbet erotikleşmeye başlar, melekler de Türkler gibidir; erotizm geçmeyen sohbet, sohbet değildir.)
''Mankenlerle de yaptın mı?''
Netice itibariyle sarıyla-kırmızıyla alnımızın akıyla sorulara cevap vermiş olalım. Verilen cevaplara göre melekler bize film izletmeye başlarlarmış. Menüde 2 film var:
''Cennet'in Kapıları'' ve ''Zebanilerin Günlüğü''. Meleklerimiz bizler için ikinci filmi uygun görmüş olsunlar.
Önce reklamlar, bir kaç fragman ve sonunda Oh My God yapımcılık gururla sunar.
Kırmızı bikiniler içinde, elleri tırpanlı bir kaç sarışın hatun belirir birden. O sırada ekranın sağ alt köşesinde bir börgır kink simgesi çıkar(Ateş Seni Çağırıyooor hesabı). Hatunlar altlarına aldıkları erkeğin üstünde tepinmeye başlarlar. Ellerde tırpan, arada batırırlar adamın sağına soluna. O kadar ateşli sevişirsiniz ki alev alırsın sonunda, canın yanar, zevkten dört köşe olduğun için pek farketmezsin ama bi bakmışsın, külden ibaretsin. Cehennem fantazileri...
Diğer seçeneğimizde ise ''Cennet'in Kapıları'' mevcut. O da öz itibariyle bir öncekinden farklı değil. Gayet dekolte, transparan kıyafetler içinde hüriler nuriler sizleri beklerler. Yalnız burada fantaziler biraz daha çeşitlidir. Örneğin havada uçarken birleşme sağlayabilirsiniz, yahut zevkten havaya uçabilirsiniz. Cennet şehveti...
---
O kadar da kafa yormaya değmez bu hayat ve getirdikleri. Sonumuz aynı; 1 adet erkek, 1 adet dişi; engelleyemez kimse sevişmeleri... :)
30 Haziran 2008 Pazartesi
11 Haziran 2008 Çarşamba
Muzip
Odak noktamı belirledim. Gözlerimi, hayal gücümle oluşturduğum o noktadan ayırmıyorum. Ne kadar böyle kalabilirim acaba?
Çoğu insanın hayata böyle baktığını düşünüyorum. Tek bir nokta, asla şaşmaz, fiziksel dünyanın aksine sıkılmazlar, durmadan o noktaya bakarlar. O noktanın etrafınıda çok bulanık görürler, belli belirsiz.
Bu noktaya bir ad verelim. ''Tıs'' olsun misal.
Hayatlarını sadece TISa odaklamış insanların, çevrelerini net olarak algılamadan yaptıkları konuşmalara nedense sinirleniyorum. Hayır yani adam zaten uçmuş gitmiş, aklını çelmen mümkün değil, niye uğraşıyosun. Bak gene sinirlendim.
Buna bir bent çekmem gerek. Bu duygu neyle alakalı acaba, iradeyle mi, yoksa istemsiz bir şey mi, durup duruken adrenalinim mi fırlıyor, yoksa Tanrı bana sarkazm mı yapıyor?
Çok dağıldı konu.
Efendim diyorum ki tıslamayın, hayvan değilsiniz siz, insansınız.
Çoğu insanın hayata böyle baktığını düşünüyorum. Tek bir nokta, asla şaşmaz, fiziksel dünyanın aksine sıkılmazlar, durmadan o noktaya bakarlar. O noktanın etrafınıda çok bulanık görürler, belli belirsiz.
Bu noktaya bir ad verelim. ''Tıs'' olsun misal.
Hayatlarını sadece TISa odaklamış insanların, çevrelerini net olarak algılamadan yaptıkları konuşmalara nedense sinirleniyorum. Hayır yani adam zaten uçmuş gitmiş, aklını çelmen mümkün değil, niye uğraşıyosun. Bak gene sinirlendim.
Buna bir bent çekmem gerek. Bu duygu neyle alakalı acaba, iradeyle mi, yoksa istemsiz bir şey mi, durup duruken adrenalinim mi fırlıyor, yoksa Tanrı bana sarkazm mı yapıyor?
Çok dağıldı konu.
Efendim diyorum ki tıslamayın, hayvan değilsiniz siz, insansınız.
5 Haziran 2008 Perşembe
Acıdım
Karmaşık şeylerden nefret ediyorum. Bir sürü link, kod, buton; aradığım hiç bir şey ''bence'' olması gereken bir yerde değil. Bir heves başladığım şeyleri hep yarım bıraktım bu tip zımbırtılar yüzünden.
Mesela şu an bunu yazarken şablonun sağ üst kısmında html düzenle diye bir link gözüme çarptı. Girdiğim zaman bir şey anlamayıp çıkıcağımı biliyorum, belki de sövücem kendi kendime. Ama tıklamadan da içim rahat etmeyecek gibi.
Şimdi aklıma takılan şey ise o linke tıkladığım zaman buraya yazdıklarım kaybolur mu diye düşünmekteyim. ctrl+c lütfen !
....
Tıkladım. Sayfada bir değişiklik olmadı, yazılar da kaybolmadı, sanki araç çubuğunda bir şeyler kıpraştı ama pek fazla kurcalamadım. Bana uzak Tanrı'ya yakın olsunlar.
....
Yazmayı seviyorum ama yazabiliyor muyum bilmiyorum. Yazmak istediğim bir çok konu var aslında, benim de sözüm var dediğim bir çok şey, ama karşısına geçip de parmaklarım klavyeye temas ettiği anda beynimin kendine reset attığını hisseder gibi oluyorum. İlk cümlemi kuramıyorum, nereden başlayacağımı bilemiyorum, odaklanamıyorum konuya; babam hep sende focuslanma problemi var der, haklı sanırım.
Bunu kendime itiraf ettiğime de inanamıyorum. Hep bahanelerle oyalanırdım, yanlış tespit derdim. Gene babam, bir keresinde şunu demişti, gerçi o dedikten sonra bir çok yerde daha duydum ama olsun;
''5-6 yaşlarında çocuklar babalarını Tanrı sanarlar, her şeyi biliyor zannederler ve onlara taparlar, biraz daha büyüyüp 10-15 yaşları arasında da aslında babam o kadar çok şey bilmiyormuş diye düşünmekten kendilerini alıkoyamazlar, 20'li yaşlar ise babaya karşı düşüncelerin en karanlık olduğu dönemlerden biridir, ama insan 30'una doğru tekrar babasını takdir etmeye başlar, o kadar da yanılmıyormuş der kendi kendine, 40'lı yaşlarında ise tekrar Tanrı olduğuna inanır babasının, çünkü hem babasının yaşına gelip onun hissettiklerini anlamıştır hem de büyük ihtimalle babasını çoktan kaybetmiştir.''
Babamın sesi kulağımda sanki tekrar...
Mesela şu an bunu yazarken şablonun sağ üst kısmında html düzenle diye bir link gözüme çarptı. Girdiğim zaman bir şey anlamayıp çıkıcağımı biliyorum, belki de sövücem kendi kendime. Ama tıklamadan da içim rahat etmeyecek gibi.
Şimdi aklıma takılan şey ise o linke tıkladığım zaman buraya yazdıklarım kaybolur mu diye düşünmekteyim. ctrl+c lütfen !
....
Tıkladım. Sayfada bir değişiklik olmadı, yazılar da kaybolmadı, sanki araç çubuğunda bir şeyler kıpraştı ama pek fazla kurcalamadım. Bana uzak Tanrı'ya yakın olsunlar.
....
Yazmayı seviyorum ama yazabiliyor muyum bilmiyorum. Yazmak istediğim bir çok konu var aslında, benim de sözüm var dediğim bir çok şey, ama karşısına geçip de parmaklarım klavyeye temas ettiği anda beynimin kendine reset attığını hisseder gibi oluyorum. İlk cümlemi kuramıyorum, nereden başlayacağımı bilemiyorum, odaklanamıyorum konuya; babam hep sende focuslanma problemi var der, haklı sanırım.
Bunu kendime itiraf ettiğime de inanamıyorum. Hep bahanelerle oyalanırdım, yanlış tespit derdim. Gene babam, bir keresinde şunu demişti, gerçi o dedikten sonra bir çok yerde daha duydum ama olsun;
''5-6 yaşlarında çocuklar babalarını Tanrı sanarlar, her şeyi biliyor zannederler ve onlara taparlar, biraz daha büyüyüp 10-15 yaşları arasında da aslında babam o kadar çok şey bilmiyormuş diye düşünmekten kendilerini alıkoyamazlar, 20'li yaşlar ise babaya karşı düşüncelerin en karanlık olduğu dönemlerden biridir, ama insan 30'una doğru tekrar babasını takdir etmeye başlar, o kadar da yanılmıyormuş der kendi kendine, 40'lı yaşlarında ise tekrar Tanrı olduğuna inanır babasının, çünkü hem babasının yaşına gelip onun hissettiklerini anlamıştır hem de büyük ihtimalle babasını çoktan kaybetmiştir.''
Babamın sesi kulağımda sanki tekrar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)